Ürgüp'ün Yetiştirdikleri
Osmanlı Şeyhülislâmı, Bakan, Milletvekili, Din Adamı, Devlet Adamı, Siyasetçi
Din, siyaset ve devlet adamı, şeyhülislam, milletvekili, bakan (D. 1867, Ürgüp / Nevşehir – Ö. 1921). Trablus’ta Evkaf Müdürlüğü yapmış olan Abdullah Avni Efendi’nin oğludur. Kayseri Milletvekili ve Gümrük ve Tekel Bakanlarından Suat Hayri Ürgüplü’nün babasıdır. Memleketinde ve İstanbul’da medrese derslerini okuyarak icazet aldı. İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olarak Adliye teşkilatında çalışmaya başladı. Anadolu ve Rumeli’nin muhtelif şehirlerinde görev yaptı. 1908’den önce Ceza Reisliği yaptığı Selanik’te İttihad ve Terakki Cemiyetine girdi, ihtilalcilerle tanıştı. İhtilalden sonra Meclisi-i Mebusan’a Niğde Mebusu olarak girdi ve 1910’da Evkaf Nazırı oldu. Bu Nazırlıkta dört defa görev aldı ve bir süre Adliye Nazırlığı ile Şûrayı Devlet Reisliğinde de bulundu.
1914’te Şeyhülislâm olarak atandı.Osmanlı devleti Birinci Dünya Savaşı'na katıldığında ilan edilen "Cihad-ı Ekber" onun şeyhülislamlığı dönemine aittir. Mütareke' de İngilizlerce tutuklanıp Malta adasına sürüldü (1919). Şeyhülislamlığının yanı sıra 33. dereceye kadar yükselmiş bir masondu. Evkaf Nazırlığında hayli faaliyetler göstermiş, Vakıf hanları onun zamanında yapılmış, İslâm Eserleri Müzesi de onun Nazırlığı sırasında açılmıştır. İbrahim Alaeddin Asna bu zat hakkında “Çalışkan, verimli bir zattı. Medreseleri ıslah etmek için de emek harcamıştı” der.
1914 ile 1916 yılları arasında şeyhülislamlık yapan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi'nin kabri Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanındadır.
Mustafa Güzelgöz, diğer adıyla eşekli kütüphaneci.
Kütüphaneyi halkın ayağına götürmek düşüncesi ile Ürgüp seyyar kütüphanesinin yedi katır ve üç atı ile yöredeki 36 köye hizmet götürmüştür.
1972 yılında emekli olan eşekli kütüphanecinin yaşam öyküsünü, yazar Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci adlı eserinde romanlaştırmıştır.
Güzelgöz’e 1963 yılında “Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği’nin İnsanlığa Hizmet Ödülü” ABD Devlet Başkanı John Kennedy tarafından verildi.
Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Devlet Hastanesi’nde tedavi görürken 18 Şubat 2005’te kalp yetmezliğinden ölmüştür.
1972 yılında emekli olan eşekli kütüphanecinin yaşam öyküsünü, yazar Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci adlı eserinde romanlaştırmıştır.
Güzelgöz’e 1963 yılında “Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği’nin İnsanlığa Hizmet Ödülü” ABD Devlet Başkanı John Kennedy tarafından verildi.
Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Devlet Hastanesi’nde tedavi görürken 18 Şubat 2005’te kalp yetmezliğinden ölmüştür.
Bu görevini 9 Mart 1943 ila 13 Şubat 1946 arasında sürdürmüş ve bir süre siyaseten ayrılmıştır.
1950 yılında tekrar TBMM ye dönmüş ve 1952 yılına kadar Demokrat Parti Kayseri Milletvekilliği yapmıştır.
Avrupa İstişari Meclisi'nde başkan yardımcılığı görevinde bulunmuştur.
1952 yılında TBMM'den ve milletvekilliğinden ayrılan Ürgüplü, Bonn Büyükelçisi olmuştur.
1955 yılında Londra, 1959 yılında Washington, 1960 yılında Madrid Büyükelçisi olarak atanmıştır.
1961 seçimlerine katılarak Adalet Partisi Kayseri Senatörü seçilmiştir.
Cumhuriyet Senatosu'nun ilk başkanı olan Ürgüplü, Senato Başkanlığı görevini 28 Ekim 1961 ile 6 Kasım 1963 arasında sürdürmüştür.
Bu görevi tamamladıktan sonra 1965 yılında İsmet İnönü’nün başbakanlıktan istifa ettikten sonra 20 Şubat tarihinden 27 Ekim 1965 tarihine kadar Adalet Partisi’nin öncülüğündeki koalisyon hükumetinin başkanlığını(Başbakan olarak) yapmıştır 1966 yılında kontenjan senatörü seçilmiş ve 1972 yılına kadar bu göreve devam etmiştir.
Suat Hayri Ürgüplü, ülkemizin 29.Hükümetini kuran 14. Başbakandır.
Galatasaray Spor Kulübünün aktif üyelerindedir. Nihat Erim hükümetinin 17 Nisan 1972 de istifasından sonra, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay yeni hükûmeti kurma görevini önce Suat Hayri Ürgüplü' ye vermiş ancak bu hükümet gerekli çoğunluğu sağlayamadığından kurulamamıştır.
Suat Hayri Ürgüplü,26 Aralık 1981 tarihinde, 13 yıldır çektiği, kalp hastalığından dolayı vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Şehitliği'ndedir.
Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin oğlu ve eski Başbakanlardan Suat Hayri Ürgüplü’nün kardeşi olan Münip Hayri Ürgüplü Nevşehir’in önemli simalarından birisidir. Dönemine göre iyi bir hukuk eğitimi alarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Medeni Hukuk Doçenti olmuştur. Akademisyenlik yanında çeşitli kurumlarda Hukuk Müşaviri olarak çalışmıştır. Nevşehir’in köklü ailelerinden birisine mensup olan Münip Hayri Ürgüplü 1957-1960 yılları arasında Nevşehir’i TBMM’de temsil eden dört milletvekilinden birisidir.
Ürgüplü Refik Başaran 1907 senesinde Ürgüp'e on sekiz kilometre uzaklıkta eski ismi Damsa, yeni ismi Taşkınpaşa köyünde dünyaya gözlerini açmıştır. Anasının adı Emine Hanım, babasının ismi Mustafa Çavuş'tur. Refik Başaran'ın altı yedi yaşlarında müziğe ilgi duymaya başladığı düşünülmektedir. Daha o çağlarda eline aldığı ağaç parçalarını göğsüne sürterek saz çalar gibi yapıp, türküler söylemeye başlamıştır. Refik Başaran köyünde 1915 senesinde öğrenime açılan tek öğretmenli okulda üç sene boyunca okumuş ve buradan mezun olmayı başarmıştır. Refik Başaran'ın torununun, sanatkarın ilk bağlama çalmaya başlamasıyla ilgili olarak sözlerine aşağıdaki alıntıda özetle yer verilmiştir:
"Refik Başaran henüz on beş yaşındayken ağabeyi Fettah onun saz çalmayı öğrenip, ileride iyi bir sanatkar olmasını istemiş, bunu gerçekleştirmek için Kırşehir vilayetine giderek bir saz satın almıştır, daha sonra da Kayseri ilinin Yeşil Hisar'a bağlı Kavak köyünden Topal Hasan, her öğreteceği türkü için bir sarı lira almak şartıyla Ürgüplü Refik Başaran'a saz dersleri vermeyi kabul etmiştir."
O dönem yaşanan onca ekonomik sıkıntıya rağmen, Fettah Topal Hasan'ın bu teklifini kabul eyleyip, kardeşinin ondan ders almasını sağlamıştır. Fettah'ın Refik Başaran'ın ufkunun genişlemesinde etkisinin çok büyük olduğu söylenmektedir. Zira Fettah, Sineson medresesini bitirmiş Kurtuluş Savaşı'nda ise subay olarak görev yapmış ileri görüşe sahip biriymiş. Refik Başaran iki sene boyunca tarlaya, bağa gitmediği vakitlerin haricinde, altı kilometrelik yolu yürüyerek ustasının yanına gitmiş ve ondan saz dersi almıştır. Başaran, saz tekniğini ilerletebilmek amacıyla, Damsa'daki evinden kaçarak, köyün karşısındaki Yazı dağının eteğindeki mağaraya gidip, orada on iki gün boyunca kalmıştır.
On yedi yaşına geldiğinde kendisiyle aynı yaşta bulunan Fatma Başaran ile dünya evine girmiştir. Fatma Başaran'ın kendisi gibi sanatçı bir ruha sahip olup onu desteklemesi, Başaran'ın oldukça hoşuna gitmiş ve bu yolda belki de daha büyük ilerleme sağlamasına sebebiyet vermiştir. Refik Başaran askere gidinceye kadar düğünlerde saz çalıp söylemiş ve bu yolla ünü İç Anadolu'da hızla yayılmıştır. Ününün yayılmasıyla kendisine bölgenin dışından da teklifler gelmeye başlamış ve bu suretle değişik illeri ve yöreleri gezme talihine sahip olmuştur. Bu gezmelerin sanatçının bilgi ve sanatçı kişiliğinin gelişimindeki rolü kuşkusuz ki büyük olmuştur. Askerlik görevini jandarma olarak yapan Başaran, önce Kütahya, ardından da Niğde'de görev yapmış ve bu şekilde askerliğini bitirmiştir. Askerliğini sona erdirdikten sonra Damsa'ya dönmüş ve düğünlerde saz çalmaya devam etmiştir. Kendi yaktığı türküleri okudukça İç Anadolu bölgesinde ünü, dalga dalga yayılmış ve herkes tarafından sevilen bir sanatkar haline gelmiştir. Sayın Gürbüz Sapmaz'ın sanatkara Atatürk tarafından "Başaran" soyadının verilmesiyle ilgili sözlerine aşağıdaki metinde yer verilmiştir:
"Ankara vilayetinde Hacer Buluş, Safiye Ayla gibi dönemin sevilen sanatkarlarının katıldığı, Atatürk için tertip edilen bir konsere Refik Başaran da çağrılmış, konserin sonunda ulu önder sanatkarı çok beğenmiş, 'Başaran' soyadını kendisine vermiştir."
Yurtta bulunan dört plak şirketinden bir tanesi olan sahibinin sesi, Refik Başaran'a plak yapmak için teklif sunmuş, bu vesileyle Başaran 1935 yılında "Hamit'in Türküsü"nü (Tokat Mahanesi) ilk olarak plağa seslendirmiştir. Plağın büyük bir satış yapması, Başaran'a diğer şirketlerden de teklif gelmesine sebebiyet vermiştir. Odean, Polidor ve Colombia gibi şirketlerin tekliflerini geri çevirmeyerek, toplam dört şirkete plak yapmıştır. Başaran'ın ezgilerinde hasretlik ve ayrılık temalarını ağırlıklı olarak işlemesiyle ilgili olarak Refik Başaran'ın torununun sözlerine aşağıdaki metinde yer verilmiştir:
"Refik Başaran plak yapmak için sık sık İstanbul'a gidip köyünden ayrılmış ve sıla özlemi çekmiştir. Bu sebeple, genelde söylemiş olduğu sözlü ezgilerde 'Hasretlik' ve 'Ayrılık' temalarını ekseriyetle işlemiştir."
Başaran 1935 ile 1947 seneleri arasında tahminen iki yüze yakın türkü seslendirmiştir. Ayrıca her gittiği mekanda oradaki yaşadığı, gördüğü vakalarla ilgili irticalen türkü yakmıştır. Bu türkülerin çoğu plaklara okunmadığından dilden dile dolaşmış ve ancak bir kısmı günümüze değin gelebilmiştir.
Ürgüplü Refik Başaran 1947 senesinde Ankara vilayetinin Ayaş ilçesinde vefat etmiştir.
ÜRGÜP